Sayın Adnan Oktar'ın 22 Mayıs 2017 tarihli sohbetinden önemli başlıklar

A9 TV, 22 Mayıs 2017

 

(AK Parti’de ikinci Erdoğan dönemi resmen başladı. İlk yenileme 50 Kişilik Merkez Karar Yönetim Kurulu’nda gerçekleşti. Bu kurul yenilendi. Şimdi sırada kabine revizyonu ve Sayın Erdoğan’ın AK Parti genel merkezinde birlikte çalışacağı yeni ekibini belirleme süreci var.)

Tayyip Hocam’a Allah ilham eder, kalbine ilham eder. O da gereğini yapar. Gereksiz adamları da iyi bilir, gerekli insanları da çok iyi bilir. Veyahut nöbet değişikliklerini de iyi bilir. Devletin başında olan insan başıboş bir insan değildir. İlhamla hareket eder. Çünkü bütün ümmeti Muhammed’in sorumluluğu üstünde olduğu için Allah öyle insanların kalbini boş bırakmaz. Yani vicdanına vahyeder, şunu yapacaksın bunu yapmayacaksın. Eğer vicdan ehliyse o, çok güzel devam eder. Vicdan ehli değilse felaket. Tayyip Hocam vicdan ehli olduğu için gönlümüz rahat.

 

“Hastalıkların cezaları azaltacağı doğru mu?”

Hastalık Allah’a yaklaşmaya vesile olur, Allah’ı daha çok sevmeye vesile olur. Dolayısıyla, tabii ki. Hastalık olan insan daha mütevazı, daha mazlum, daha Allah’ı düşünen, ahireti düşünen insan haline geldiğinden dolayı sevabı artar, günahı azalır.

 

Kainatın Tek Amacı Sevgidir. Sevgi de Güzelliğin Üstüne Kuruludur

Allah sevmeyi ve sevilmeyi esas alıyor. Kainatın tek amacı budur. Allah kullarını sevmek istiyor, kullarının da Allah’ı sevmesini istiyor, o kadar. Başka hiçbir şey yok. Bütün sistemin amacı bu. Bütün sonsuz cennetin, sonsuz hayatın amacı budur, imtihanın amacı budur. Biz de sevginin kökeni olan güzelliğe tabii ki ağırlık veriyoruz. Çünkü Allah sonsuz güzel. Güzelliği sevmemizi istiyor. Zaten sevgi güzelliğin üstüne kuruluyor. Boşlukta sevgi olmaz. Allah’ı seversin boşlukta sadece ama tecelli oldu mu, o tecellilerde Allah’ın güzelliğini görürsün. Sevgin kat kat artar, coşarsın detayları gördükçe. Allah’ın istediği budur. Bizim karşımıza ne geliyorsa hepsi Allah’ın tecellisidir, Allah’ın yaratmasıdır. Mesela güzel hanımlar var şu an, Allah’ın tecellisi. Kardeşlerimiz yakışıklı, o da Allah’ın tecellisidir. Güzel eşyalar, güzel evler, güzel şehir. Mesela bak Allah bizi güzel bir şehirde yaratmış. Kaderdeki planın inceliğine bak, güzelliğine bak. Dünyanın en güzel şehrinde yaratmış. En güzel semtlerde yaratmış, en güzel evlerde yaratmış. En güzel kıyafetler, en güzel eşyalar, en güzel sözler, en güzel konuşmalar, en güzel temizlik, en güzel vicdan, en güzel iman, en güzel akıl, her şeyin en güzeliyle yaratmış. Karşımızda da tabii Cenab-ı Allah şeytanlar da yaratıyor, iblisler yaratıyor, ahlaksız alçak insanlar da yaratır. O zaman biz güzelliğin kıymetini daha çok anlarız, güzel ahlakın kıymetini daha çok anlarız. Güzel konuşan insanlar var ama bakıyoruz ahlaksız insanlar çok adice, aşağılık konuşmaları. Pislik ağızlarından lağım akıyor. Mümine bakıyoruz ağzından nur akıyor. Pislik adama bakıyoruz, elinden yüzünden melanet akıyor. Mümine bakıyoruz, elinden yüzünden nur akıyor.

 

“Allah neden şükretmemizi istiyor?”

Şükretmek teşekkür, sevgi ifadesidir. Mesela biz dostlarımıza sofra hazırlarız, sofraya çiçekler koyarız, meyveleri çok güzel hazırlarız, yiyecekleri çok güzel hazırlarız. Niçin? Dostumuz bizi sevsin diye, mutlu olsun diye. Allah da bizim mutluluğumuzdan mutlu olur, sevgimizden mutlu olur, beğenir yani. Mutlu derken anlamanız için söylüyorum, bizim tarzımızda değildir. Güzelliği takdirimizden hoşnut olur. Biz de güzelliği takdir ettiğimizde güzelliğin zevkine varırız. “Ne kadar güzel yaratmışsın” dediğimizde, güzellikten katlar katı zevk alırız. Güzelliğin ilavesidir teşekkür. Teşekkür olmadan zaten güzellik boğulur. Mesela bir kadın çok güzelse onun güzel olduğunu anlatırsın. O, güzelliğe güzellik katar. Ama güzel bir kadına sen susarsan, o güzelliği boğmuş olursun. Güzel bir eşya mesela bakın burada çok güzel cam süsler var. Çok güzel, biz buna güzel demezsek şükrünü yapmamış oluruz. Teşekkür de güzelliğin şükrüdür yani O’nun övülmesi, Allah’ın övülmesi. “Ne güzel yarattın ya Rabbi” diyoruz, teşekkür ediyoruz. “Bizi mutlu ettin, bize hoşnutluk verdin. Seni seviyoruz, verdiğin nimetlerden mesrur oluyoruz. Bize mutlu, güzel bir hayat yaşatıyorsun. Teşekkür ediyoruz.” diyoruz. Bu neyi sağlıyor? Allah’a sevgimizi ifade edip sevginin zevkini almamızı sağlıyor. Allah da bizim sevgimizi görerek O da hoşnut oluyor, razı olmuş oluyor. Karşılıklı bir sevgi gösterisidir.

 

“Sizce bir insan hem Allah’a hem de evrime aynı anda inanabilir mi?”

Zorlama olur. Samimiyetsiz bir durum olmuş oluyor. Allah’ın gücüne inanacak, atomları her şeyi kainatı Allah’ın yarattığına inanacak. Hz. İsa (as)’nın çamurdan kuş biçiminde bir şey yaptığına, üfürdüğüne ve anında kuşun canlandığına inanacak. Hz. Musa (as)’nın asasının anında yılana dönüştüğüne inanacak, normal canlı yılan. Ve insanlık yaratılmadan önce zer aleminde bütün kainattaki insanların bir anda yaratıldığına inanacak, ani. Fakat dünya da yaratılırken milyonlarca sene evrimle maymundan, primatlardan evrimleşerek yaratıldığına inanacak. Bu çok çok zorlama olur, çok çok samimiyetsiz olur. Bir anda bütün kainattaki insanları yaratan Allah, dünyada insanları yaratırken neden evrime ihtiyaç duysun? Ve öyle bir ifade de yok ayrıca Kuran’da. Ve ayrıca evrim derken sen diyorsun ki, “Milyonlarca mutasyon oldu. Birisi rastlantı eseri olarak ayakta kaldı. Sonra o da milyonlarca mutasyona uğradı, bir tanesi ayakta kaldı.” Tamamen tesadüften bahsediyorsun sen. Allah inancıyla nasıl bağdaştıracaksın bunu? Samimiyetsiz bir izah oluyor.

 

“Allah’ın rızasının en çoğunu nasıl arayabiliriz? Nasıl vesile olabiliriz?”

Kardeşim şimdi yolda gidiyoruz her yer Allah’ın aklıyla dolu. Yolda otlar, maydonozlar, çiçekler şunlar var. Hepsi insan aklından daha akıllı varlıklar. Ağaçlar… Bakteriler bile akıl almaz akıllıdır. Çok çok akıllı varlıklardır. Her yer Allah’ın aklıyla dolu. Şimdi böyle bir durumda insanları yaratıyor. Beynimizin içinde görüntü yaratıyor. Zaten bu konuşulacak bir şey yok bunun üstüne. Bir ekranın başındayız. Bu ekranın başında Allah’tan başka biz kiminle ilgilenebiliriz? Aklı başında bir insan başka kiminle ilgilenebilir Allah’ın dışında? Bütün dikkatini Allah’a verir. Başka ne var ilgileneceği? Şimdi insan çocuğuna bir şey alırken en iyisini almak istiyor değil mi? Mesela iltifat ederken en iyi iltifat etmek istiyor. Allah’a karşı da insan en güzel tavrı göstermekle mükelleftir. Mesela orta güzel değil. Şimdi üç tane güzel var. Vasat güzel var, güzel var ve çok güzel var. Allah’a bunlardan hangisini Müslüman layık görür? Çok güzeli. Ne vasatı kabul eder,  ne ortayı kabul eder. Nasıl yapsın bunu? Şimdi ortayı Allah’a layık görürsen Allah’a sevgine nasıl inanacaksın? Allah’a sevginin ispatı, Allah’ın rızasına en çoğuna uygun olan nedir? En çok Allah’ın beğeneceğini yapmaktır. Çok örnekle anlatabiliriz. Bir örnek bu.

 

“Şu anda var olan karışıklık Mehdiyet döneminde hemen geçecek mi? Yoksa uzun süre devam edecek mi yine?”

2017, 2018, 2019 zorlu tabii. 2021’e kadar rahatlık olacağını zannetmiyorum. Ama 2023’lerde falan hakikaten oturmuş olur. Oturacak, sakinleşecek Allah’ın izniyle. Yani ne demek istediğim de anlaşılmış olacak. Allahualem diyelim ama 2029’lar falan tamam. Kamilen mesele hallolmuş olur.

İsa Mesih’i de göreceğiz; yakışıklı, Avrupai, atletik bir delikanlı olarak. Yaşı biraz ileri ama çok genç görünecek. Belki 50 yaşında belki 55 yaşında ama biz gördüğümüzde en fazla 30 falan diyeceğiz, herhalde 30 falandır diyeceğiz. Sarışın, kahverengiyle karışık açık kahverengi ama sarışınlık hakim. Çilli ama çok belirgin değil çilleri. Makul çilli. Küçük burunlu. Lacivert, keskin gözlü. Çok terbiyeli, mütevazı, saygılı bir Müslüman. Masum, masum kere masum. Nezih bir insan. Öyle iddialı falan da değil. İnsanlar ona İsa Mesih diyecek. O da Allahualem diyecek. Vahiyle ona bildirilir. Ama bir farziyeti yok. Elbisesi iki bin yıl öncesine ait elbise. Elbiseyi Peygamber (sav) özellikle onun için vurguluyor. Rengine kadar vurguluyor elbisesini hadiste. Rengine kadar vurguluyor. Ayakkabısı sandalet tarzı. Parası bir de. Kuran’da ona dikkat çekilir. Kehf ehlinin üzerinden para çıkıyor ya, işte o para, o paraya işaret ediyor. Üstünde parası. Çok az bir para. Yani işte günlük ihtiyaçları giderecek kadar. Çok az yanında bir para. O devre ait, antik para. Çünkü o kıyafetiyle alındı, o kıyafetiyle geri geliyor. Aklın ihtiyarını alır mı? Hiçbir şekilde almaz. Bak görürsünüz. Ne Mehdi (as) konusunda aklın ihtiyarı alınır ne İsa Mesih konusunda ve şüphe hep devam edecektir. Vefatlarından sonra şüphe acayip güçlenecek. Diyecekler ‘Ne o Mehdi idi, ne de o İsa Mesih idi. Ayarladılar, düzenlediler, herhalde böyle hallettiler’ falan diyecekler. Ve akıl almaz bir çökme ve ahlaksızlık başlayacak.

 

“Şirk konusunu biraz aydınlatabilir misiniz Hocam?”

Şirk mesela bana kola gelsin diyorum rica ediyorum, kolayı Allah getirir. Allah yaratır. Ama biz arkadaşımızdan isteriz. Allah’ın yarattığını bilirsek şirk olmaz. Ama oradan bir gücün getirdiğine inanırsak bu gizli şirk olur. Her şeyi Allah’ın yaptığını bileceğiz. Mesela şu an yayındaki konuşmayı Allah’ın yarattığını bileceğiz. Her şeyin. O zaman şirkten kurtulmuş olur.

 

“Ahir zamanda gelmesini hasretle beklemiş olduğumuz Hz. Mehdi (as)’la İsa Peygamber (as)’ın buluşmaları ne zaman olacak?”

Bu konuda gerçekten samimi olarak kapsamlı bilgiye sahip değilim yani hadislerden anladığım kadarıyla ama 2023’ten sonra her an mümkün. Yani 2023’le 2029 arasında her an mümkün. Çok büyük olaylar olacak, çok çok büyük. Bu durgunluk kimseyi şaşırtmasın öyle değil. Dünya çapında çok büyük olaylar olacak. Allahualem.

 

Kaliteli İnsan Sevmekten Ve Sevilmekten Hoşlanan, Güzelliğe Aşık Varlıktır. Ona Kalite Denir.

Güzelliğin en güzelini elde etmeye kalite denir. Mesela bahçe vardır adamın beş metrekaredir onu çok güzel hazırlar ama çok çok çok güzel hazırlamak imkanı vardır en güzel haline kalite denir. Bir şeyin en güzel haline en kalite denir. En hoş, en düzgün, en sağlam, en temiz; her şeyin eni. En akıllıca, en faydalı.

 

“Bencillik duygusu nasıl yenilebilir?”

Bencillik küçük düşürücü zaten yani utanç verici bir şey. Egoist olmak çok aşağılayıcı. İnsan kendi kendinden utanır. Kendini küçük düşürmüş oluyor. Kabadayı olacak insan, diğergam olacak. Mesela bir yiyecek var orada da çocuklar var, üç tane çocuk var, sen yesen de olur dördüncü çocuk sen olman lazım. Onun hepsini yiyebilirsin ama inanın o fayda vermez o insana zarar verir. Dağıtmak sağlık verir. Bak dağıtanlara bakın çok sağlıklıdırlar. Daima dağıtmak lazım. Malı dağıtan, yiyeceği dağıtan sağlık sıhhat bulur. Malını dağıtanın malı artar, yiyeceğini dağıtanın da sağlığı sıhhati artar. Mesela farz edelim et, bir kilo eti oturup yiyorsun kolesterolün çıkıyor bilmem kaça, zoruna ne oldu? Yüz gram ye ondan gerisini dağıt, dokuz yüz gramını dağıt hem sağlık bul hem sıhhatli ol hem de ömrün uzar, zinde olursun. Hem de diğer insanların da sağlıklı olmasını sağlarsın. Hem de utanç verici bir konuma düşmezsin. Egoistlik çok iğrençtir insanı çok aşağılayıcı bir şeydir.

 

Öldüğünde Doğrudan Cennete ya da Cehenneme Gider İnsan. Zaman Yok

Zannediyor ki buradaki zaman gibi. Kolumuzda saat olmaz artık orada, zaman yok. Zaman diye bir şey yok. Ölen insanı sevdikleri karşılıyor. Onlar ondan daha önce ölmüş oluyor. Sevdikleri karşılıyor halbuki yaşıyor onlar ama öldüğünde sevdikleri karşılıyor. Çünkü zaman yok. Bak mümin aynı zamanda cennettedir şu an biz zer alemindeyiz aynı anda bak şu an. Allah Katında biz şu an zer alemindeyiz. Daha yeni annemizin rahmindeyiz. Şu an Allah Katında mezardayız. Şu an Allah Katında ba’s olduk dirildik cennette veya cehennemdeyiz. Allah muhafaza Allah müminleri cehennemden muhafaza etsin. Ama bak açık şuurlu, şuuru açık, bilinci açık yani Allah’ın ruhunu taşıyan samimi bir insan asla cehenneme gitmez haram olur ona cehennem. Allah’ı inkar etmek anlamına gelir o. Şuuru açık bir insanın, bilinçli, Allah’ın ruhunu taşıyor farkında ve samimi, gerçekten samimiyse onun cehenneme gideceğine inanmak Allah’ı inkar etmek olur. Böyle bir şey olmaz. Mümkün değil. Bir de Allah bu konuları zaten ayette çok açık anlatıyor, sonsuz akıllıdır Allah. Sonsuz merhametlidir, çok adil ve çok akılcı davranır Allah. Ama cehennem olmasa mahvoluruz. Dünya mahvolur, güzelliğin, hiçbir şeyin anlamı kalmaz.

 

“Çocuklar neden acı çekiyor?”

Çocuklar neden acı çekiyor? Çocuklar acı çekmezse imtihan kalkar. Bir yaşındaki çocuk mesela yanarak şehit oluyor. Mesela masum üç yaşında bir çocuk dağdan düşüp şehit oluyor. Eğer bunlar olmazsa imtihan kalkar. Yani her şey zayi olur. Ayrıca acı denilen şey Allah da acıyı biliyor, aynı bizim çektiğimiz acıyı Allah da çeker, yaşar ama Allah etkilenmiyor. Niye insan etkileniyor? Çünkü bir şey kaybedeceğini düşündüğü için. Allah bire bir aynı o hissi yaşıyor ve biliyor. Her insandakini yaşar ama Allah’a hiç etki etmiyor. Niye? İnsan çünkü kaybedeceği bir şeyi olduğuna inandığı için. Mesela dizi ağrıdığında dizinin kuvvetleneceğini, güçleneceğini bilse ömrü boyunca dizi ağrısa bayağı mutlu olur insan. Başı ağrıdığında beyninin gelişeceğine inansa bayağı ister başı ağrısın. Başına bir şey olacağını düşündüğü için rahatsız oluyor ağrıdan. O inanç ve telkinle elde edilen bir şeydir. Ayrıca insanların hiçbiri dayanılmaz bir acı çekmezler. İnsanın dayanamayacağı hiçbir acı olmaz. Bak ben altmış üç yaşındayım ben öyle bir şeyle hiç karşılaşmadım. Sıkıntılarla karşılaştık ama öyle bir olay yok. Hiç olmaz. Hiçbir insanda öyle bir şey olmaz. Şehit olan çocuk da zaten saatler öncesinden alınır. Birçok şehit saatler öncesinden alınır. Bazen de o anda alınır. Haberi bile olmaz. Mesela çatışmaya gidiyor asker arabada gidiyor daha hala gidiyor o arabadan indiğini falan bilmez. Vurulduğunu da bilmez. O arabada gider, başka bir yere gider, bir mekana geçer. Allah mantık oynaması meydana getirdiği için yani boyut ve mantık oynamaları olduğu için çok makul görüyor. Biz mesela rüyamızda akıl almaz ipsiz sapsız olaylarla karşılaşıyoruz gözlerimize inanamıyoruz uyandığımızda. Mesela hatta kısa süre uyuyor insan kalktığında insan şok oluyor oradaki mantığa hayret ediyor.  Daha önce ne kadar makul geliyor ama bu boyutta bize ne kadar anormal geliyor. Şehitlik de mantık oynamasıyla oluyor yani mantık tamamen değişir. Akıl, yorum ve geçmiş bilgisi değişir. Mesela bizi Allah şu an geçmişimizle şu anda yaratabilir. Yaratabilir derken yaratıyor. Her an yaratıyor. Her an bizi geçmişimizle yaratıyor. Her an geçmiş veriyor bize ve o geçmişe biz inanıyoruz. Kafamıza o bilgiyi veriyor mesela sabah kalktığımızda biz her gün ölürüz. Normal ölüyoruz. Sabah kalktığımızda geçmiş bilgisiyle, geçmiş bilgisi yeniden veriliyor bir daha diriliyoruz. Her gün dirildiği halde insan gayet bunu normal karşılıyor. Halbuki ölüp dirilmek çok büyük bir olay.

 

Allah Sonsuz Yaşatacağı İçin, Bir de Allah’ın Ruhunu Yaşadığımız İçin Öyle Hafif Bir İmtihanla Sonsuz Yaşam Olmaz.

Bak sonsuz yaşayacak, Allah’ın ruhunu taşıyan bir varlık sonsuz yaşayacak. Çok mükemmel imtihan edilmesi lazım. Çok iyi imtihandan geçmesi gerekiyor ve çok iyi eğitilmesi lazım. Mesela benim on yıl öncemle şu an aynı değil. Sürekli eğitiliyorum. Sizin mesela beş yıl önceki hayatınızla şu anki hayatınız aynı değil, ciddi şekilde değişiyor. Mesela beni Allah vesile ediyor toplumun değişmesine, insanların değişmesine beni vesile ediyor görülüyor bu. Tepmez devrilmez yıkılmaz bir sistem olarak devam ediyor Allah’a çok şükür.

 

“Neden savaş var?”

Neden savaş var? Şimdi savaşı şeytan yaptırır. Şeytana gücü de Allah verir. Batın ilminin bir uygulamasıdır. Allah mesela savaş, kan dökenleri lanetliyor ama savaşı Allah yaratır. Bu ledün ilmidir. Savaş imtihanın bir gereği. İnsanları uyandırmanın bir gereğidir. Bu hazırladığım kitapta bunu da alacağım yani bunu da anlatıyorum. Bütün tarihler boyunca Allah savaş meydana getirmiştir. İnsanlar mümkün değil uyanmıyorlar savaş olmadan. Büyük olaylar olmadan uyanmıyorlar. Yoksa sakin bir hayat geçiyor yani dümdüz bir hayat geçiyor.

 

“İnsanlar neden ırkçılık yapar?”

Irkçılık egoistliğin bir çeşidi. ‘Benim malım, bana ait’ demek için yapılan bir ruh hali. ‘Benim mahallem, benim arkadaşlarım, benim çocuğum’ diyor ama mülk olarak görüyor. ‘Benim karım’ diyor ama mülk olarak görüyor. Kadın da kocasını mal olarak görüyor kendi malı olarak görüyor. Arabası, evi, karısı. Üç tane varlık var ve üçünü de mal olarak görüyor. İnsan olarak görmüyor. Bu kafadaki insanlar topluluk içerisinde de kendine ait olduğuna inandığı bir yapıyı, bir insan topluluğunu kendi malı olarak görür. Ondan ırkçılık çıkar ortaya yani egoistlikten kaynaklanan. Milli egoizme faşizm deniyor biliyorsunuz. Milli egoizm yani ‘her yönden biz üstünüz her şey bizim için olması lazım. Herkes bize hizmet etmesi lazım, herkesi yok etmemiz gerekir. Herkesi ezip biz üste çıkmamız gerekiyor’ gibi sapkın, delice, ucu bucağı olmayan bir manyaklık türü. Bunların hepsi şeytanın ifasıyla olur. Ama bunlar şeytanın mağlup olmasıyla kökten bitecek. Bitecek ama yeniden hortlayacak tabii bir daha gelişecek.

 

Bir Şehirde Beton Duvarlar, Dikenli Teller Varsa Orada Sevgi Azalmış Demektir. Onun Alametidir.

Hangi şehre giderseniz gidin beton duvarlar, dikenli teller sevgisizliğin işareti anlamıdır, sembolüdür. Burada sevgi kalmadı anlamına geliyor, güven yok anlamına geliyor. Bunları tamamen kaldıracağız Mehdiyet devrinde. Mehdiyet devrinde hiçbir evin duvarı olmayacak. Dikkat edin hiçbir evin anahtarı olmayacak, kilit olmayacak. Hiçbir yerde kilit olmayacak. Yani kilit sanayi, anahtar sanayisi diye bir şey yok. Anahtar konusu bitecek.

 

“Özgürlük diye bir kavram gerçekten var mıdır? Yoksa şu anda yaşadığımız sistemde bir kafesin içinde miyiz? Ve bu kafesin sınırları büyüdükçe kendimizi daha çok mu özgür hissediyoruz?”

Tabii ki bir kafesin içindeyiz, daraltılmış bir kafes. Bütün dünya deccaliyet tarafından bir kafes haline getirildi. Toplumun kuralları var, bin bir türlü kural. O kurallarla insanlar ezim ezim eziliyorlar, din gibi. Mesela “şu kuraldır” diyor. “Şu kuraldır, şu da kuraldır” diyor. Nefes alamıyor gençler. Gençlerin mutsuzluğundan ve tutukluğundan anlıyoruz. Yürüyüş şekillerinden anlıyoruz, yani özgürce yürüyemiyorlar. Bir tek Türkiye değil, dünyanın neresine gidersen git Fas, Tunus, Cezayir, hiçbir yerdeki gençler rahat değil, insanlar rahat değiller. Sadece yaşamaya çalışıyorlar ve hemen hemen her şey işlevsel. Elbiseleri işlevsel, ayakkabıları işlevsel, makyaj çok nadir oluyor. Bakımlı saç çok nadir oluyor. Birçok genç kızın saçına bakıyorum, keçe gibi saçları. Bakmıyorlar kendilerine. Ve genç kızların büyük bölümü kilolu ve gittikçe de artıyor bu, yani abartılı şekilde kilolu. Hayata küstürmüşler çocukları. Çünkü bir genç kızın beğenilecek gibi olması onun için aşağılayıcı bir şey gibi gösteriliyor. Yani bir genç kızın bakımlı, güzel, gösterişli olması onun tehlikeli ve yanlış yolda olduğu izlenimi olarak değerlendiriliyor. Ama bakımsız ve pejmürde olursa onu kaale almıyorlar, yani yermiyorlar da övmüyorlar da, yok hükmünde görüyorlar. Onlar da zaten yokmuş hükmünde yaşıyorlar. Ne buluyorsa yiyor, nereyi bulursa oturuyor, aklına ne gelirse konuşuyor ve hiçbiri mutlu değil. Ne sevgiyi yaşayabiliyorlar, ne derinliği, ne tutkuyu, ne aşkı yaşayabiliyorlar. Ne saygının güzelliğini, hazzını tadabiliyorlar. Hepsi mi? Hepsi değil ama büyük bölümü öyle.

 

“Bir televizyon programı toplumu nasıl aydınlatabilir?”

Geçen gün mesela Beyaz TV’de bir film. Bir adam “falanca tanrının ben adamıyım, şimdi sizi hepinizi yok edeceğim. Başka bir boyutta sizi yeniden yaratacağım. Kıyameti koparacağım” diyor. Yani bir Allahlık iddiası var orada haşa ve insanların zihnini, kafasını tamamen bulandıran, put inançlara kafayı açan bir film. Beyaz TV kendince heyecan olsun diye onu yayınlıyor. Genç çocuklarda, genç insanlarda yapacağı tahribatı hiç önemli görmüyor, düşünmüyor da. Halbuki imani tahribat çok felaket bir şeydir. Yani aklında bin bir türlü vesvese ve kuşkuya sebep olacak çok riskli bir film. Ama orada adam işte reyting derdinde oluyor ve hiç önem vermiyor. Onu araştırmaya, düşünmeye dahi gerek duymuyor. Kaliteli bir eğitimin insanların içini açacak şekilde, imanlarını artıracak şekilde, Allah’a sevgilerini, Allah’tan korkularını artıracak şekilde, coşkuyu her an yaşayacakları şekilde olması lazım. Gece on ikide de Allah’ı çok sevecek, sabah kalktığında da Allah’ı sevecek. Allah ile bağlantı ne kadar yoğun olursa insanlar o kadar mutlu ve o kadar bereketli olurlar. Allah’tan bağ ne kadar uzak olursa o kadar sıkıntı içinde olurlar.

 

Hayat Pahalılığı Özel Yapılır, Yani Onunla İlgili Bir Birim Var, İngiliz Derin Devletinin İlgilendiği Bir Birim, Onlar Yapar.

Yani hangi ülkede bir ferahlık olursa böyle ekonomik bir inşirah, ferahlık, gelişme olursa orada ekonomik kriz meydana getiriyorlar. Mesela Amerika en zengin ülkeydi, orada ekonomik kriz yaptılar. Nerede bir ferahlık olursa ekonomik kriz verilir. Dünyanın ekonomik kriz yaşamayan hiçbir ülkesi yok. Her yerde pahalılık ve ekonomik kriz vardır ve yüz yıllardan beri bu böyledir. Bunu özel bir birim yapar, özel bir topluluk. O konulara da sonra gireceğiz zamanı gelince. Mehdiyet devrinde bu topluluğun görevine son verileceği için ekonomik refah hayret edecek boyutlarda olacak. Yani dünya tarihinde görülmemiş bir zenginlik olacak. Silaha para yatırılmayacak, bombaya para yatırılmayacak, savaşa para verilmeyecek. Mal zibil gibi akacak, yani hayret edilecek şekilde insanlar kardeş olacak, dost olacak. Zenginlik insanların tam istediği ölçünün çok daha üstünde olacak.

 

“Evlilikte erkek kadından daha mı üstündür?”

Kadın mübarek, muhterem varlıktır. Zaten evliliğin ana yapısı kadınla oluyor, yani evliliğin çatısı, aile kurumu kadına dayalıdır. Kadın çok akıllı varlıktır, nezih, kibar varlıktır, sanatçıdır, derin düşünür, sevecendir. Mesela kadınların olduğu yerde kavga olmaz, gerilim olmaz. Topluluk olursa, insanlar daha çok kendilerine çekidüzen verirler. Mesela şehirler kadın vesilesiyle olur. Yoksa şehir olmasının ana nedenine baktığımızda kadın olduğunu anlıyoruz. Ailenin kökeni de yine kadındır. Kadın birçok yönden çok yetenekli, üstün bir varlıktır, güzel bir varlıktır. Tabii ki erkekler de akıllıdır ama kadın aklı, kadın sevgisi, kadın tutkusu, kadın sabrı, kadın vefası, yani güzelliğe olan her türlü eğilimleri hakikaten Allah tarafından onlara verilmiş ciddi bir üstünlüktür.



DEVAMINI GÖSTER